4 Haziran 2015 Perşembe

TÜRKLERDE HUKUK

A. İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

1. Hukuk Anlayışı 

İLK YAZILI KANUN 

Dünyanın ilk yazılı kanunu MÖ 2375 yılında Lagaş Kralı Urukagina tarafından yapıldı. Bu kanunlar ile özel mülkiyet ve aile hukuku düzenlenmiş, kimsesizler ve güçsüzler korunmuştur. Sümer kanunlarından esinlenen Babil Kralı Hammurabi MÖ 1700'lerde daha sert kanunlar hazırlamıştır. Günümüz Avrupa Hukuku'nun temelini oluşturan Roma Dönemine ait 12 Levha Kanunları on kişilik bir komisyon tarafından MÖ 450'de hazırlandı. 
Hukuk, fertlerin bir arada barış ve güven ortamı içinde yaşamasını sağlamak amacıyla oluşturulan hak ve kanunların bütünüdür. Bir devletin uzun ömürlü olabilmesi toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir hukuk sisteminin olmasına bağlıdır. Türk devletlerinde de bu anlayış doğrultusunda belirli kurallara göre halkın adil olarak yönetilmesi temel ilke olarak kabul edilmiştir. Tahta çıkan hükümdarın ilk icraat olarak hukuk kurallarını düzenleyip yürürlüğe koyması bu anlayışa güzel bir örnektir.
Türklerde "töre" olarak adlandırılan hukuk kuralları, yazılı olmamasına rağmen nesilden nesile aktarılarak toplum ve devlet içine yerleşip farklı Türk devletlerinde de sürekliliğini devam ettirmiştir. 
Orhun Kitabeleri'nde "töre" kelimesi on bir yerde geçmekte, bunun altısında "il" ile birlikte kullanılmaktadır. Diğer beş yerde de yine "il" ile alakası açıkça belirtilmektedir.
Türk devletinin temeli töreye dayanmakta, devlet ve toplumun teşkilatlanması da töreye göre şekillendirilmekteydi. Devletin uzun süre varlığını devam ettirmesi için töreye uyulması gerektiği inancı hâkimdi. 
Türklerdeki töre hükümleri yenilikçi bir yapıya sahipti. Zamana ve çevre şartlarına göre devletin ve toplumun ihtiyacı göz önünde bulundurularak gerekli düzenlemeler yapılırdı. Bununla birlikte "adalet, iyilik, eşitlik ve insanlık" törenin değişmez hükümleriydi. Bu hükümler dışında gerektiğinde kurultay tarafından törede değişiklikler yapılırdı. Kağanın töre kurallarında değişiklik yapılmasını teklif etme yetkisi vardı. Ancak bu teklif kurultay tarafından kabul edilirse yürürlüğe girerdi. 
Kurultayı oluşturan üyeler arasında halkın da bulunması Türklerde yasama yetkisinin halk, kurultay (toy) ve kağan arasında paylaşıldığını göstermektedir.Yasama yetkisinin kullanımında kurultayın da önemli bir yeri vardır. Asya Hun Devleti'nde kurultayda yapılan görüşmelerde son kararın Mete Han'a ait olması buna örnektir. 
Türklerde kağan da dâhil olmak üzere herkes töre hükümlerine uymak zorundadır; töreye uymamak en büyük suç olarak görülmektedir.

2. İlk Türk Devletlerinde Hukuki Yapı 

Türk tarihinde kurulan bütün Türk devletlerinin temel felsefesi, Tanrı buyruğuna göre tebaanın adaletli bir şekilde idare edilmesine dayanıyordu. Halkın maddi ve manevi açıdan refaha ulaşmasını amaç edinen bu anlayış beraberinde iyi bir adalet sistemini getirmiştir.

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE UYGULANAN CEZALAR

• Dövme ve yaralama suçlarının cezası hayvanla ödenen tazminattan ibaretti. 
• At veya madenden yapılmış şeylerin çalınması karşılığında suçlu, çaldığı eşyanın sayı ve değerinin on mislini öderdi. 
• Ordudan kaçma, vatana ihanet, adam öldürme ve barış zamanında başkasına kılıç çekmenin cezası idamdı. 
• Hayvan kaçıran hırsızın mallarına el konulur, aile fertlerinin hürriyetleri kısıtlanırdı. 
• Ciddi bir tehlike olmadan ok ve yay kullanmak yasaktı. 
• Hafif suçların işlenmesi karşılığında hapis cezası on günü aşmazdı. 
• Bir kişi karşısındakinin bir yerini kırarsa ceza olarak atını verirdi.
Türk devletlerinde adalet sisteminin başında bulunan kağan, ölüm dâhil her türlü cezayı verirdi. Adli teşkilat, "yargu" adı verilen siyasi meselelerle ilgilenen yüksek mahkeme ile adi suçlara (hırsızlık, yalan vb.) bakan yerel mahkemelerden oluşurdu. Yarguya kağan, yerel mahkemelere ise yargan (yargucu) başkanlık ederdi. 
Türkler adaletin sağlanmasına büyük önem vermişler ve caydırıcı etkisi olan cezalar uygulamışlardı. Suçlar ağır ve hafif olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. İsyan, vatana ihanet, adam öldürme, barış zamanı kılıç çekme, bazı hırsızlık türleri (bağlı atı çalma gibi) ağır suçlardan kabul edilerek idamla cezalandırılırdı. Ayrıca suçluların mallarına devlet hazinesi adına el konulup diğer aile fertlerinin hürriyetleri de kısıtlanırdı. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki ilk Türk devletlerinde cezalar bizzat suçu işleyen şahsa verilmekle birlikte bazen suçluların yakınlarına da ceza uygulanmıştır. Yazılı vesikalar, Köktürkler ve özellikle Uygurlarda ilerlemiş bir hukuk sisteminin olduğunu göstermektedir. Bu vesikaların bir kısmı; nüfus sayımı, eşya ve para karşılığında ödenen vergilerle ilgili kamu hukukuna aittir. Diğerleri ise vasiyetname, evlat edinme, evlilik ve boşanmayla ilgili aile hukukuna ait vesikalardır. 
"Oguş" kavramıyla ifade edilen aile müessesesi Türklerde büyük öneme sahipti. Evlenme birbirine denk kimseler arasında olur, aile, törenle yapılan bir evlilik ile kurulurdu. Çocuklar babanın velayeti altındaydı. Eski Türk hukukunda eşler arasında mal ayrılığı anlayışı geçerli olduğundan, kadın kendi mal varlığı üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunabilirdi. Boşanma genellikle kadın ve erkeğin karşılıklı rızası ile gerçekleşirdi. Miras hukukunda ilke olarak bütün çocuklar anne ve babalarının mirasından hisse alırdı. Fakat babası hayattayken babasından mal alarak evlenmiş erkek çocuklarla babasından çeyiz alarak evlenmiş kız çocuklarının anne ve babalarının mirasından pay alamayacakları esası kabul edilmişti. 
Uygurlar Döneminde yerleşik hayata geçilmesiyle ticaretin gelişmesi, özellikle borçlar ve eşya hukuku alanında yenilikleri zorunlu hâle getirmiştir. Mal edinme, satış sözleşmesi, malı ve eşyayı kiraya verme, parayı faize verme, ortaklık kurumu, evlatlık verme, iş sözleşmesi, köle satışı, vakıfname, vasiyetname, ipotek senedi gibi hukuki işlemler bu dönemde başlamıştır. Hukuki belgeler belli bir usule göre düzenlenmiştir. Sözleşmelerde ilk olarak akdin tarihi yazılmıştır. Sırasıyla sözleşmeyi yapanların isimleri, anlaşmanın yapılma sebebi ve konusu belirtilmiştir. Borç oluşturan akitlerde borcun niteliği, miktarı, ödeme usul ve şartları; faiz ile borç alındığı takdirde faizin miktarı ve ödeme zamanı, borçlu bulunamadığı zaman kefil olacak kişinin belirlenmesi gibi önemli konuların da yer aldığı görülmektedir. 
Türkler, uluslararası hukuk alanında yapılan anlaşmalara uyulduğu sürece komşularına ve sınırlarına karşı saygılıydılar. Yabancı devlet elçilerinin dokunulmazlığı vardı. Savaşta "aman dileyene" kılıç çekilmezdi. Savaş ganimetini dağıtma konusunda da adaletliydiler. Bütün bu bilgiler Türklerde adalet anlayışının çağdaşlarına göre çok ileri ve medeni olduğunu göstermektedir.

B. TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE HUKUK

Türk-lslam devletlerinde de ilk Türk devletlerinde olduğu gibi adaleti devletin temeli sayan bir hukuk anlayışı hâkimdi. Bu anlayışta kanun gücü, her şeyin üzerinde tutulmaktaydı. Ayrıca doğru kanunlar yapmak ve onu adaletle uygulamak ve haksızlık yapan kim olursa olsun, eşit muameleyi terk etmeme anlayışı esastı.

1.Türk-islam Devletlerinde Hukuk Sisteminin Gelişimi

Selçuklularda Hukuk Sisteminin Dayanakları

• Köktürk, Uygur ve Akhun gelenekleri, 

• İslamiyet'e girişle birlikte Karahanlılar ve Gaznelilerle beraber Abbasilerden alınan uygulamalar,

•İmparatorluğun asıl kurucusu olan Oğuzların kabile gelenekleridir

Türklerin islamiyet'i kabul etmeleriyle hukuk sistemlerinde de değişiklikler olmuştur. Toplum ve devlet hayatında etkili olan törenin yanında şeri hukuk da uygulanmaya başlamıştır. Şeri hukuk, islam hukuku kaynaklarına (Kur'an, sünnet, icma, kıyas) dayanan ortak görüşlerden oluşmuş olup devlet yönetiminde ve sosyal hayatta etkisini göstermiştir. 
Diğer taraftan Türk-lslam devletlerinde, fethedilen topraklardaki yerel halkın örf ve adetleri de dikkate alınarak şeri hükümlere aykırı olmamak üzere yeni kanunlar yapılması örfi hukukun gelişmesini sağlamıştır.
Devlet başkanları kamu zarureti ve geleneklere uyma düşüncesi ile şeri hükümlerin karşı çıkmadığı konularda, kanun çıkarma yetkisini kazanmıştır, örneğin Melikşah Döneminde büyük hukukçulardan oluşan bir heyet toplanarak medeni hukuka ait tartışmalı konular hakkında açık ve kesin hükümleri olan kanunlar yapmış, bu kanunlar ülke genelinde uygulanmıştır. Türk-lslam hukukunda Karahanlılarla başlayan bu geçiş dönemi Selçuklularla en gelişmiş hâline ulaşmıştır. 
Cengiz Han, Orta Asya Moğol ve Türk kavimlerini egemenliği altına alarak 1206'da cihan imparatorluğu kurmuştur. Onun zamanında, Moğolların hukuk ve askerlik işlerini düzenlemek amacıyla Uygurca yazılan ve kaynağını Türk töresinden alan Cengiz Yasası oluşturulmuştur. Bu yasalara "Yasaname-i Büzürg" adı verilmiştir. Daha sonra yasalar Cengiz'in Müslüman halefleri tarafından yazılan kanunlarla geliştirilmiştir. Hükümdarın sadece kendi iradesi ile koyduğu kanunlar, İlhanlılardan sonra gerek Osmanlılar gerekse Doğu Anadolu ve İran'da kurulmuş olan Türkmen devletlerinde yasa veya yasakname adı altında toplanmıştır. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder